“Yüzbaşının Kızı” baban yine savaşta
yıldızları düşürüp süngüsünü takıyor karanlığın
“hücum” çağların cebindeki en kirli sözcük
atmıyor Tanrı sol elini zeytin dolu cebine
ilk silah taştı sağ eliyle fırlattı, insanlık yaralandı
puşkin, anla bitmiyor bu nefret, ne bu kin
Ah savaş, tarihin koynundan çıkmayan akrep
takılmış bozuk plak cızırtı sesiyle sevişiyor
lili marlen şarkısıyla dönmüyor dünya
şimdi cephede lamba altında bekleyen sevgili
görmeyecek belki sarı saçlı Lili’yi
hala kanıyor Nazilere kurban edilmiş Marlen’in ezgileri
Oğullar cephedeyken analar her gün ölür
Gorki, gel gör ki ağlıyor gene anneler
lütfen yorgun Pelageya’yı dinleyin
“yer bırakın yüreğinizde sevgi ve merhamete”
hey Ares’in torunları kıymayın
göğsünden güvercin uçan kızlarına Athena’nın
yaşayacağız Vanya Dayı ölü askerlerin sırtında
Tanrı’nın asalağı olarak sürüneceğiz
insan kopyaları taşıyan deli bir dünya
ağzını bıçak açmayan sessizler ordusu
emiyorsa kanınızı sülükler
hey Çehov kapat altıncı koğuşun kapısını
“Ölüler Evinden Notlar” yazan Dostoyevski
ey ruhların hekimi, sözcükler sağdın genetikten
zulüm bir alışkanlıktı kökleşen doğanın hükmünde
adalet dondu Sibirya’da Alexander Petroviç
barış’ın aydınlık yüzlü annesi yok, öksüz kaldı
bu yüzden başı göğe ermedi, güneş küstü
“Savaş ve Barış” kalıcı öyküsü dünyanın
tarihin alın yazısı mı başında büyük bela
savaşı romanında uyut koca Tolstoy
barış ıslığı yolcula güvercinler uçsun
kanatlarında muştular taşısın insanlığa
acı siren sesleri artık unutulsun…
Mart 2022
Nurbanu KABLAN