tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Sevmenin Meramı

Umut bir zehirdir
Yavaş yavaş sana hapsolmuşu sömürür
İyiden yana bir şey kalmaz
İnsan celladına aşık aşık
Divane gezerken
Ansızın yok olur
Güneşten bir pervane aydınlatır seni
oysa
O karanlıkta
Umutta
Sevgide
Beklenti de
Sönüp gitmiştir
Şimdi ateşten kuleler yap
Kül olmaya bile yetmez
Canını acıtanlar
Bir mabedin gölgesinde devleşir
Oysa fitneye secde ettiğin yerde İbrahim ateşe atıldı
Ne zaman adil olmayan yönetici hükümdar oldu
Garip boynundan vuruldu
Nice memleketler mescidi dırarır ateşini yaktı
Umut
Zamanında peygamberi sevre sürükledi
İsa’ya ise çamura sur üfletti
Firavunu çölde bekletti
Şimdilerde çatısı olmayan virane evlerde
Sahipsiz
Bundan sonra bu diyara bahar gelse de
Sulh gelmez

Hacer Elmas

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

ŞANLI HİLAL

Dur insan! 

Dur, gör şu toprağı !

Tanı, düşün altında binlerce kefensiz yatanı.

Unutma, anaların yüreğine düşen zalim korları.

Bizim için gölgesiz yollarda şehit olanları.

Unutma sakın sen güzel düşlere yat diye savaşanları.

Ve 

Biz  hep taşıyacağız göklerde al bayraklı yıldızı!

Yeşim KÖYLÜ

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Çiz Çocuğum

Çal gökkuşağının renklerini
al ellerine çocuğum
tut dünya denen tuali
boya masumiyetinle
göz yaşları kahkahadan olsun
kaçışmalar körebeden
saklanmalar ebelemeceden olsun
çiz hadi
sadece sevinçten çığlıkları
çiz çocuk, çiz
kızıl renk yalnızca elmada, kirazda
beyaz renk yalnızca bulutları sarmış olsun
yeşil renk dans etsin mavinin kollarında
ağaçların suya, çocukların ekmeğe doysun

çiz çocuk, çiz
koşuşsun resminde küçükler
yavruların ayrılıkları bir tek salıncaktan olsun
çekişmeler ipe asıl oyunundan
patlamalar balonun, topun sesinden olsun
feryadın yere düşen elma şekerine olsun

bir yer çiz çocuk
büyükle(nen)rin dünyasından uzak olsun
bir yer çiz çocuğum senin hayalin
benim ütopyam olsun…

Leyla Seyhan

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Gök Gri Yer Kırmızı

Gri bir çağda doğdum, renklerini kaybetmiş dünya
Sağım solum ateş kırmızısı, sütün rengi mi değişti?
Ateş içinde doğdum, üzerime yağan yağmur ıslattı tenimi
Kulağıma ezan değil ağıt okundu, adım cenaze mi?

Bu sıcaklık da neyin nesi, annemin sıcak bedeni mi?
Dur, bu annemin ateşten sıcak gözyaşı
Sesim kayboluyor tüm çığlıklar içinde, duyan yok
Bu sesler doğumumun sevinci mi?

Akşam oldu gecenin rengi mi değişti?
Bu gök gürültüsü değil, neden yıldızlar ateş kızılı?
Gök neden yere iniyor, yuttuğum tozlar bulutların eseri mi
Bu gürültü, bu patlama, bu öfkeli ateşler de neyin nesi?

Ben Filistin’de doğmuş bebeğim
Küçük kurşunlarla değil; ağır silahlarla vurulan 14 günlük bebek
Yaşamaya tutunurken çürümeye bırakılan bedenim
İnsan hakları gölgesinde kalmış geleceğim

Elinde çikolata ile vurulan, yaşama hakkı elinden alınan
Tüm beyaz körlük içinde görülmeyen
Temel hakları çiğnenen, ezilen, hor görülen
Yıllarca süren korku filminin başrol oyuncusuyum

Gökyüzü gri, yer kırmızı rengi değişti kelimelerin
Rengi değişti dünyanın, hakkın, hukukun
Sis içinde kalmış gerçeklik içinde bir yalanın kurbanıyım
İnsanlığa atılan kara lekenin en küçük kahramanıyım.

Ben Filistinli bebeğim, ölüyorum, öldürülüyorum
Tüm beyazlar içinde kundak değil, kefendeyim
Kolum, bacağım, belki bir parçayım
Utanın ey insanlar! Ben sadece bir meleğim.

Nazife Yetişgen

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Savaş Tragedyası

“Yüzbaşının Kızı” baban yine savaşta
yıldızları düşürüp süngüsünü takıyor karanlığın
“hücum” çağların cebindeki en kirli sözcük
atmıyor Tanrı sol elini zeytin dolu cebine
ilk silah taştı sağ eliyle fırlattı, insanlık yaralandı
puşkin, anla bitmiyor bu nefret, ne bu kin

Ah savaş, tarihin koynundan çıkmayan akrep
takılmış bozuk plak cızırtı sesiyle sevişiyor
lili marlen şarkısıyla dönmüyor dünya
şimdi cephede lamba altında bekleyen sevgili
görmeyecek belki sarı saçlı Lili’yi
hala kanıyor Nazilere kurban edilmiş Marlen’in ezgileri

Oğullar cephedeyken analar her gün ölür
Gorki, gel gör ki ağlıyor gene anneler
lütfen yorgun Pelageya’yı dinleyin
“yer bırakın yüreğinizde sevgi ve merhamete”
hey Ares’in torunları kıymayın
göğsünden güvercin uçan kızlarına Athena’nın

yaşayacağız Vanya Dayı ölü askerlerin sırtında
Tanrı’nın asalağı olarak sürüneceğiz
insan kopyaları taşıyan deli bir dünya
ağzını bıçak açmayan sessizler ordusu
emiyorsa kanınızı sülükler
hey Çehov kapat altıncı koğuşun kapısını

“Ölüler Evinden Notlar” yazan Dostoyevski
ey ruhların hekimi, sözcükler sağdın genetikten
zulüm bir alışkanlıktı kökleşen doğanın hükmünde
adalet dondu Sibirya’da Alexander Petroviç
barış’ın aydınlık yüzlü annesi yok, öksüz kaldı
bu yüzden başı göğe ermedi, güneş küstü

“Savaş ve Barış” kalıcı öyküsü dünyanın
tarihin alın yazısı mı başında büyük bela
savaşı romanında uyut koca Tolstoy
barış ıslığı yolcula güvercinler uçsun
kanatlarında muştular taşısın insanlığa
acı siren sesleri artık unutulsun…

Mart 2022
Nurbanu KABLAN

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Üç Kademe Mingyi

Güvenin ışığı,
çiçekli şafak sarmaşığı.
Dolanır bileklerine binbir gece,
doğar şafak,
gümüş kubbenin altında başlar Romeo saklambacı.

Bir, iki, üç.
Sobelendi âşıklar,
şövalyelerin yakalanması güç.

Siyam Kralı filler karnavalında karşılıyor Prens Mingyi’yi,
gökmavi ülkesi seçiyor bulutlarındaki gelinleri,
mazideki gül bahçesi, fedakar kadın incisi,
parlak bir ateş gibi rüyalarında yanıp sönüyor kurşun asker efsaneleri.
Şimdilerde hevesle bekliyorum o günleri.
Hatırlıyorum Heathcliff yeminini,
tıpkı bir yaz gecesi kalbine ağladığım adamın, soğukluğunu anımsatıyor intikam sözleri.

Sen kurşun asker,
biri korkak ikisi kıvrak nefer.
Dönmüyorum artık geçmişime,
yalnızca soruyorum çocukluğumdaki benliğime.

Güllü ilahilerin masumluk sonatıyla donandığı o gümüş kubbenin altında,
sevdiğin adamın kollarında,
yıldızlı yaz geceleri,
kabul eder miydi yine seni?

Yaren Nur Ersin

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Olmalı

Çiçek açan kalbimde,
Bir seni düşledim.
Aydınlatan yüzünle,
Bir seni tanıdım.

Adım adım ilerlerken,
Bir seni düşledim.
Çocuklar güldü bana,
Ben onlara tebessüm ettim.

Şiir yazarken çocuklara,
Mısralarda geldin aklıma.
Çocuklar güldü bana,
Ben onlara tebessüm ettim.

Neşe çaldı bugün plakta,
Kulakların çınlasın dedi bana.
Sordum Neşeye o anda,
Tebessüm etti bana.

Ağacın gölgesinde dinlendim.
Kitap okumak ne güzel dedim.
Çocuklar güldü bana,
Ben onlara tebessüm ettim.

Kendi güzelliklerimle varım dünyada,
Onlar olmasa ben bir hiçim aslında,
Şiir yazıyorum şimdi sırada,
Bana pencerenden Bir ıslık yolla.


İlayda ÇALIŞKAN 🇹🇷🖋️

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

İsimsiz Ler

Ey garip anam!
Ağladığın duyulmasın.
Düşman gururlanmasın.
Babam gibi dik durmalısın!

Baba, omuz dik yukarıda.
Bana öğrettiğin gibi…
Benden iyi duyur da.
Tabutumda ağlama!

Her Türk asker doğar!
Ata görevi allar.
Sende bilirsin baba.
Şeref dolu kanlar…

Türk kadını güçlü kal!
Bedel ödeyenlerden güç al!
Sana kahpelik yapanı da
Yere çal!

Kefenimiz al bayrak.
Tabutumuz kalmaz elinde alçak.
Sarı torba içine
Nasıl yakışır lacak

Konfor alanı yalanı
Bizim için hayal
Hatırlarım o anı
Az buçuk meyal

Bu vatan emanet
Atalardadır keramet
Etme yaş güzel yüzü
Gülümser şehit yüzü

Gururla kabarır göğsümüz
Şerefle doludur yüzümüz
Kahpe düşman çıkar fora
Belirirmiş yeşil bosfora

Babaların en iyisi
Miras bırakır Türkiye’yi
Vatan uğruna çarpıştı
Kanı, ülküsü şerefli

Biliyorum , zorlanıyorsun
Nasıl konuşurum diyorsun
Hissederim ben
Gözünün yaraları duyulsun!

İsmail Ege YILDIZ

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

HUZURU ARIYORUM

Tiksinmeye başlıyorum bu huzursuzluktan,
Arıyorum huzuru her yerde.
Çayırda, ormanda ya da nehir kenarında,
Vazgeçmiyorum huzuru aramaktan.

Her tarafta bir olay,
Bırakmıyor beni kolay kolay.
Nerede saklanırsam saklanayım.
Buluyor beni çok kolay.

Vazgeçmem aramaktan huzuru,
Bulutlaramı saklansam diyorum.
Orası sessiz nede olsa,
Ne gürültü, nede şamata

Bakıyorum sağıma, soluma,
Sükûnet yakın gibi aslında.
Huzuru bulmaya çalışıyorum orada,
İnsanlardan uzak bir diyarda

Yılmaz Gadiş

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Kasımdan Kalanlar

Bir burukluk çöker gönüllere, gelişinle inceden usulca…
Dışımız üşümeye başlarken, içimiz sıcaklığını hisseder.
Ne çok huzur bulur insan bakmasını ve görmesini bilince.
Tam bir tefekkür ayıdır Kasım…

Açılan son çiçeklerdir. O çiçekler ki aşk gibidir.
İki mevsim arasında kalan, ifadesi güç, mevsim hazan…
Kasımda yağmur başka yağar,
Sararan yapraklara düşen sessizlik, çaresizlik…

Sevgiler daha çok kıymet bilir bu ayda,
Aşklar başkadır, hüzün başkadır, umut başkadır…
Günahıyla, arınmaya çalışan yağmurlarda…
Sonbahar senin adınla biter, son bulur zamanında.

Ama senin adın başlangıçtır, tükenmişlerin umudu,
Rüzgâr en güzel ahengini yansıtır,
Savurur sararan, eşsiz güzellikteki yapraklarını.
Ağaçlar belli eder hüznünü, inzivaya çekilir.

Yeniden hayat bulması için başlar ruhunu dinlendirmeye,
Tekrar mevsiminde yemiş verip, eskisi gibi görünmeye…
Ve yüreğim pes etmemeyi öğrenir, başlar mücadeleye!
Daha güzel yarınlar için tahayyül etmeye…

Kasım keşke senin yerinde ben olsaydım.
Tam bitti derken, bekler, başlangıcınla rüzgâr gibi eser,
Zamanı gelince çiçek gibi açar yeniden hayat bulurdum…
Temizlerdim yağmurunla işlenen bütün günahlarını.

Şer gibi görünen her kötülüğü yağan karının altına gömerdim…
Savururdum, çamurunla bataklığa düşmeye sebep olan yığını
Kasım en çok dökülen yapraklarında ki hüznü sevdim
Sen her baharın bitişi gizlenen güzelliklerin aşikârısın…

Ayşenur DÜRLÜ