Binanın köşesinden geçerken yakalanan
Bugünkü poyrazı sorguya çektim.
Zamanını uzunca geçirmiş ve günlerin ardından,
Etrafına sürgülerden bakamayan
Kırılmış derin sancısını
Bana beleyip durdu.
Bir bank dikilmiş geçmişinde, beyanını dinledim.
Uçurttuğum ve savurduğum paltolara kurulmuş herkes, dedi.
Nedenini bilemedi.
İçinde macunlaştırdığı mektuplara, ücretini ödemeden sahip aradı.
Ben ise nehirler içen kurak bir meraklıydım.
‘’Adımları birbirine benzemeyenler, o banka benden sonra vefa keser.
Ya da köşe başı kahvecisi, havaya karışan daim sıcak soba buharı ile
Mağdur bıraktığım herkesi cezbeder.
İstemsiz belediğim telaffuzsuz soğuk dolar.
Göklere tırmanayım diye
Üstümden fırlattığım sayısız çakıllar…
Şimdi daha da vahim, insanlar vuruşuyor.
Hepsinin alnında bir çakıl izi.
Ve ben, fersah fersah birikmiş soğuktan kaçamıyorum.
Kendimle yüzleşemiyorum.’’
Bu uğultudan sonra dolu damlaları kuruldu kaldırımlara.
Sokak sonu bekleyen şemsiye insanları,
Varlıklarını paltolarına verdiler.
Şimdi bahsi geçen bank,
Issız bir çul çürüten meydanı.
Bu salıncak sallayan kumlu havada kalırsam;
Bir daha dedim, zatım aklımda olmaz.
Kulaklarım sağırlaştı,
Kuraklığım soyutlaştı.
Uzun katlardan derinlere serbest düşüş,
Uzanılan kollara kaslardan bir köprü,
Hepsini uzaklara sefa edip bankı sobeledim.
Varoluşun kişilik vehmini işittim.
Sıla Can BOZKURT