tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Özlem

Yıkıldığım sokakları arıyorum. 
Güneşin saçaklarına sıkışmış sarımtırak çocukluğumu. 
Sidikli çanaklardan tabakları, taşlardan arabaları. 
Aç susuz, evcilik tiyatrolarını. 
Sonlu sonsuz dağları, arasında ovaları. 
Sarımtırak ışığın içindeki damlacıkları. 
Duran zamanı, anları ve anıları. 
Arıyorum yıkılırken yıkıldığım sokakları. 
Yitip giden, yitik çocukluğumu. 
Güneşin hangi saçağına gizlenmiş? 
Hangi sarımtırak ışığın içindeki damlacık? 
Bir girebilsem o eşikten, yeniden doğsam beşikten. 
Yine düşsem yıkılmazken o geniş sokaklara. 
Yine düşsem yıkılmazken o geniş zamanlara.

Murat ARAS

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Neye Yarar?

Kale bekçisi midir siyah saçın telleri? 
Bir sütre gibi örtüp saklar inci yüzünü. 
Ey güzellik perisi, feda ettim yılları, 
C/anımdan usandırıp sürdürme/sen nazını. 
Perçeminden bergüzar salmasan neye yarar? 
Biteviye y/anımda kalmasan neye yarar? 

O sürmeli gözlerin gamzene mermi sürmüş, 
Vurmak için sadrımı, tetikte öyle bekler. 
Kirpiklerin ok gibi sineme her dem harmış, 
Şu uslanmaz başımın derdine dertler ekler. 
Meltem olup ruhuma dalmasan neye yarar? 
Mehtap gibi dünyama dolmasan neye yarar? 
 
 Divaneyim dağında Ferhat gibi zordayım, 
Dinmedi hiç gözyaşım, ezelden bahtım siyah. 
Gam zedeyim b/ağında, bülbül gibi zardayım, 
Ey gülru, hatırın var, dikenine eyvallah. 
Ekmeğimi benimle bölmesen neye yarar? 
Sensiz ne çektiğimi, bilmesen neye yarar? 
 
 Vuslat için arzuyla dolaştım diyar diyar, 
Ne gün yüzünü gördüm ne muradı mı aldım. 
Ayrılık c/ezasını çektiğim yetmez mi yar? 
Bu gurbetin korunda hayal-i haba daldım. 
Ömrümün baharında gelmesen neye yarar? 
Şu hayatta benimle gülmesen neye yarar? 
 
Yunus LAÇİN

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Varoluşun İzdüşümü

Binanın köşesinden geçerken yakalanan   
Bugünkü poyrazı sorguya çektim. 
Zamanını uzunca geçirmiş ve günlerin ardından, 
Etrafına sürgülerden bakamayan 
Kırılmış derin sancısını   
Bana beleyip durdu. 
Bir bank dikilmiş geçmişinde, beyanını dinledim. 
Uçurttuğum ve savurduğum paltolara kurulmuş herkes, dedi. 
Nedenini bilemedi. 
İçinde macunlaştırdığı mektuplara, ücretini ödemeden sahip aradı. 
Ben ise nehirler içen kurak bir meraklıydım. 
 
‘’Adımları birbirine benzemeyenler, o banka benden sonra vefa keser. 
Ya da köşe başı kahvecisi, havaya karışan daim sıcak soba buharı ile 
Mağdur bıraktığım herkesi cezbeder. 
İstemsiz belediğim telaffuzsuz soğuk dolar. 
Göklere tırmanayım diye 
Üstümden fırlattığım sayısız çakıllar… 
Şimdi daha da vahim, insanlar vuruşuyor. 
Hepsinin alnında bir çakıl izi. 
Ve ben, fersah fersah birikmiş soğuktan kaçamıyorum. 
Kendimle yüzleşemiyorum.’’ 
 
Bu uğultudan sonra dolu damlaları kuruldu kaldırımlara. 
Sokak sonu bekleyen şemsiye insanları, 
Varlıklarını paltolarına verdiler. 
Şimdi bahsi geçen bank, 
Issız bir çul çürüten meydanı. 
 
Bu salıncak sallayan kumlu havada kalırsam; 
Bir daha dedim, zatım aklımda olmaz. 
Kulaklarım sağırlaştı, 
Kuraklığım soyutlaştı. 
Uzun katlardan derinlere serbest düşüş, 
Uzanılan kollara kaslardan bir köprü, 
Hepsini uzaklara sefa edip bankı sobeledim. 
Varoluşun kişilik vehmini işittim.

Sıla Can BOZKURT