tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Sen Kimsin Şiiri

Sen kimsin ki sesini duyurmaya çalışıyorsun?” dedi bir seda…

Ben bir hiç’im Züleyha…
Ne ben/liğimi çok görebilirim, ne çoklukta kaybolabilirim…
Ne nefsimi yüceltebilirim, ne aşağılayıp yok sayabilirim…
Ben bir hiç’im Züleyha…
RAB’den aldığım izanla, keşfedebilirim içimdeki ben/i…
Hayatı tecrübe edip, yokluktan çokluğa adayabilirim bu ten/i…
Ben/de olanı paylaşıp, hiç’liğime yaren edebilirim sen/i…
İçsel yolculuğumu anlatıp, duyurabilirim herdaim sesimi…
Ne olduğumu sorgulamadan, varış noktalarına salabilirim kendimi…
Ben bir hiç’im Züleyha…
Hiç’likten BİRliğe ulaşmaya çalışan, yokluktan varlığa gark olan bir kulum âcizane…

Emine ŞAHİN

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Emrivaki Ayrılık

Dua eder gibi fısıltıyla, konuştum hep içime içime,
Uykuya dalar gibi huzurlu boynunda.
Karanlık bir mahzen yahut kapkara bir çukur..
Öyle derin, öyle kirli, öyle saklı içim,
Saklıyordum kendimi, kendimden dahi.
Rağmenlere sığdırdım tüm avuntularımı
Acılarımı avucuma koydum da, yuttum boğazımdaki düğümleri.
Ey kutsal, dupduru sevgi
Sitemim sana bugün, seslenişlerim hep ayrılığa;
Haklı mı şair, dahil mi ayrılık sevdaya?
Bitmesinin ardından bakmak istiyorum mısralara
Rüzgar estikçe, iliklerken gömleğimi,
Sahi gelir misin aklıma, yürürken Bursa’da?
Üşüdükçe, vurdukça her güneş sahilde alnıma,
Bırakıp işini gücünü, gelir misin yanıma?
Hatırlamak istiyorum en taze anılarımızı
Doludizgin, sarhoş.. kapısında bir meyhanenin.
Kahveyle değil çayla ayılmak istiyorum ben,
Sonra büsbütün çık içimden, özgür kalsın bu beden.
Ahh..
Emrivaki sevgi olmaz derler de, biz emrivaki ayrılalım;
Görelim, dahilse ayrılık sevdaya, özel kalalım.
Yıllar geçse de bir ukte, bir keşke..
Bir ah hep kalsın içimizde
Ben sevmeye, sevdaya hayranım.
Ayrılığın bile en sevgi dolu olanından
Bu yüzden kızgınım sana, bu yüzden dargın..
Anlaşabilmek için daha kaç yılgın at
Kaç kirli dudak..?
Geriye dönüşüm olmuyor yazdıklarıma
İnan ne hissettiğime dahi çokça yabancıyım.
Sahi kimim ben, neredeyim, sende kaldı kalbim.
Ama çıktık, inandık biz bu yola
İlla yoldaş lazımsa, kalbim sanaysa
Aklım bana emanet sevgili.
Çiçeklenmiş derya deniz, yolun sonu göz kırpıyor,
İçimden yürümek değil, koşmak geliyor.
Gidiyorum senden bihaber,
Görsen kal der, tutardın sevginin ellerinden..
Ama bilmiyorsun sevgili;
Görülür değil bu yol, uzanıyor kalbinden.

Özlem SARITAŞ

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

MAVİLİKLERİN HALLERİ ÜZERİNE BİR AĞIT

I-martının kandırma uçuşlarını kabullenememek

hiç şaşmaz inkar da etseniz
siz de deliler gibi sevmiştiniz
kat kesip kıvrılınca mutluluk yerleri aşkın
inkar ettiniz,
inkar da etseniz
sere serpe cılcıbıl ve denizaşırı olmalı aşk
yirmisinde herkes şairdi
ellisindeyse hala yarası kapanmamışlar

sana bırakamam bunları suya atlarken
medeni hukuka aykırı
hepsi kendi edindiğim acılar hüzünler mutsuzluk ve yalnızlıklar
üstelik daha yeni doğuyor yalnızlığım bu bir ağustos bebeği
bu bir yangın yeri Çanakkale’si
uykusuzluk ve ağlanan geceler ne ki
ergenliği var bir de bu bebeğin

hiç şaşmaz inkar da etseniz
siz de deliler gibi sevmiştiniz
kat kesip kıvrılınca mutluluk yerleri aşkın vazgeçtiniz

sevdiklerimden kandırılmak o kadar güzeldi ki
hep yeni şanslar verip hatayı kendimde aradım
nasıl trafiğe çıkan araç baştan kusurluysa
severek yola çıktığımdan hep ben yanlış anlamıştım
ah bir de şu vapura yanaşan martıların içindeki tek özel yolcuyu kendim sanmasaydım

bu şiirler devam edip giden bir döngü
12 sinde yazdığımla şimdi yazdığımın gücü elbette farklı
duygu çalışıyor kalbim bu hayat denen spor salonunda

hiç şaşmaz inkar da etseniz
siz de deliler gibi sevmiştiniz
kat kesip kıvrılınca mutluluk yerleri aşkın vazgeçtiniz

çok okudum ama manavın beni kandırmasına engel olamadım diyor ya Oğuz Atay
ben de durum daha da kötü
istisnasız tüm sevdiklerim kandırabilir beni
üstelik okumam da azımsanmaz
sorun şu ki duygu varken bilgi işe yaramıyordu
beni kandıran tüm sevdiklerime teşekkürler

bazı saatlerde tüm duaların kabul olduğu gibi
ağustosun içinde eylülden günler vardı
bütün bir ömrün acısı o anda saklıydı
beyaz elleriyle dua eden o kızsa
denize düşen sevgi kırıntılarına uçan bir martıydı
denize uçan o martıyı kurtarmaya salak bir adam atladı

hiç şaşmaz inkar da etseniz,
attığım sevgi kırıntılarınadır uçan o martı eller
ne kanatlar eldir ne ekmekler sevgi
eylül hep böyle değil mi zaten
çokça özlem çokça yıkıntı
siz de deliler gibi sevmiştiniz
kat kesip kıvrılınca mutluluk yerleri aşkın vazgeçtiniz

bugün Çanakkale’de gökyüzü sarı camlı gözlüklerden izler gibi dünyayı
belki yanlış anlaşılmakta böyle bir şeydir
mavi olduğunu bilip sarı görmek derken göğü
koca bir yangın sardı şehri
sizse mutluluk yerleri kat kesince aşkın, her şeyiinkar ettiniz
beni tanıdığınızı bile
yangını ben çıkardım diyecek kadar cesur değildiniz

II-aşka düşen adamın mavilikteki halleri

bu öyle bir mavi değil/deniz mavisi göz mavisi ya da gök mavisi değil
huzursuz bir mavi/tıpkı olmaması gereken yangının sarartısı
elbet düzelecek her şey
dürüst olan boğulsa da aşkta
kendi vicdanında huzurla nefes alacaktı
hiç de mütevazi olmayan bir maviydi bu aslında ojeli tırnakları vardı mesela
süt kokusu içindeki pınar krem peynirleri gördüm maviydi onlar da
çok anısı olmayan hiç geleceği olmayan mavilikler vardı
yanan sararmış Çanakkale göğünün altında
sense erik dalı gevrektir oynayabilecek kadar neşeliydin
beni düştüğüm bu mavilikte izlerken
kalbin erik dalından gevrekti
o taş kalbini ayaklarıma bağlamış çoktan batıyordum
o taş kalbin adeta atmak için başka canlıların damarlarından kan alıyordu
balon balıkları yaklaşır ama sevilmez zehirliydi

hiç şaşmaz inkar da etseniz
siz de deliler gibi sevmiştiniz
kat kesip kıvrılınca mutluluk yerleri aşkın vazgeçtiniz
tek kişi de olsa ben şahidim

sevmeyi bildiğim halde çırpındıkça boğuluyordum
en karanlık anı gecenin gün doğar dediklerinde şafakla beraber
yapayalnız ve yorgundum
ah mavi/ah gece/ah kızım/
alayım kızıma bir kutu boya
boyasın kendini boydan boya

kaktüsleri çok severdin
bütün çiçeksizliklerine hayrandık
ve bilim çok ilerlemişti bazen mavi bir tırnakta ya da mavi bir saçta
ya da duvardaki mavi bir sprey yazıda buluyorlardı bu cinayetin suçlusunu
ama ben bulunduğumda tanınmaz haldeydim

boğulmayı ben kabul ettim
hani derinlerde 50 metrelerin karanlık mavisinde
tüpten bir nefeste tüm ömrünü çekersin ya
tatlı bir sarhoşlukla seni ölüme ikna eden o narkoza
evet tam da öyle bir mavi olarak geldi bu kez

hiç şaşmaz inkar da etseniz
siz de deliler gibi sevmiştiniz
kat kesip kıvrılınca mutluluk yerleri aşkın vazgeçtiniz
açıkçası karlı değildi hatta işinize gelmedi ya başka bir sürü ruhsuz gerekçeniz vardı
tek kişi de olsa ben şahidim
ya da bu benim bir martıyı sudan kurtarmak isterken
boğulmamı anlamlandırma isteğimdi
hiç şaşmaz siz inkar da etseniz uçmayı bildiğinizi
en azından ben deliler gibi sevmeyi ve kendi sevgimde boğulmayı bildim

İzzet Akın Tütüncüler

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Ay Yıldızlı Bayrağım

Yurdumun dört bir yanı,
Her bir yanı ayrı ayrı
Cennet gibi kokan,
Ay yıldızlı bayrağım.

Şehitler düşer toprağıma,
Vatan için, can için,
Cennet gibi kokan,
Ay yıldızlı bayrağım.

Memleketimin zarif kadını,
Anlatsa bize bu sevdayı,
Cennet gibi kokan,
Ay yıldızlı bayrağım.

Ülkemin her karışı,
Şehitlerimin kanlarından,
Cennet gibi kokan,
Ay yıldızlı bayrağım.

İlayda Çalışkan

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Benim İsmim

Benim ismim sana bir şey söylemez
Beni tanıyacaksan soyumu incele
En pahalı şeyler göze görünmez
Beni seveceksen kalbimi dinle.

Yaz gibidir gençlik, an gibi geçer,
Rüyada, hayalde dünyayı gezer,
Ama peşinden gelir sonbahar,
Dostun olur gerçek, hayaller geçer.

İkimizde bu dünyada misafir
İste Müslüman ol istesen kafir
Aynı zaman verilmiştir herkese
İste zengin ol, istesen fakir.

Bu zamanın gücü altın değil, akıl
Ne kadar buluş oldu şekil
Her sevip okuduğun bir şiir
Akıl yazmıştır, akıl

Benim resmim göze görünmez,
Çünkü ben bir sadece hava,
Ama ne verirsin bir nefes için,
hayat dediğinde elveda.

Vepa Soyunov

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

İnsan

Kimsesiz bir hayatın aciz kullarıyız
Bedenimiz yorgun, ruhumuz boş
Gözlerimiz bitkin
Halimiz harab

Titrek bir mum ışığı misaliyiz
Hani en ufak rüzgarda sönmeye meyilli
Ama zifiri karanlığı aydınlatan
Usanmadan etrafa ışık yayan

Yada belki de ıssız sonbaharda
Ağaç dalındaki yüzlerce yapraktan biri gibiyiz
Sararıp solan, en ufak darbede savrulan
Ama inatla dala sıkı sıkıya tutunan

Berfin MUTLU

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Acı Prens

Küçük Prens’in hikayesi yeniden yazılmıştı, bir masaldan çıkıp gerçek acıyı tatmıştı. Mavi bir göğü, yanında can dostu tilkisi yoktu, o bambaşka bir gezegende bambaşka bir yalnızlık içindeydi. Cam fanusa sakladığı gülü ise başka bir gezegende kendini solmaya mahkûm etmişti. Kokusu, rengi eski canlılığını yitirmiş; hem susuz kalmış hem beslendiği toprağı bir göle çevirmiş Küçük Prens’in yalnızlığı. Dört bir yanını sarmış sadece yalnızlık değil birçok duygu arasında kendini yavaş yavaş yitiriyordu. Onun mutluluğa, huzura, gülünden gelecek doğru mektuplara ihtiyacı vardı ama fanus kırılmış yazdığı cümleler, duyguları güle ait değildi. Gül kendisini çelişkiler arasında gidip geliyordu, kendi halisliğini kaybetmişti çoktan, Küçük Prens ağlıyordu bu ezici duygular altında ona destek verecek kimsesi kalmamıştı… Bir güle nasıl âşık olabilirim? Bu gül kendini herkese koklatmaya çalışacak soluk bir gül sadece. Peki, ne kadar sürecekti bu acılarım? 40 gün mü, aylar mı? Hayır, acılara alışacaktım sadece, onlarla birlikte yaşayacaktım ve acı başka .uygulara dönüşecekti. Yerini belki intikam belki… Ama bu acıyı unutmayacaktı asla. Küçük Prens’in hikayesi gül ile vardı ama artık gülü yoktu solmuştu ve zamanla kuruyup toprağa karışacaktı. Küçük Prens için güle dair her şey silinecekti. O artık acıların dinmesini bekleyip başka gezegenlerde yeni umutlar peşinde koşacaktı. O artık küçük prens değildi çünkü gülün varlığında Küçük Prens’ti gül ölmüştü. (…)

Mahmut Berk

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Görünmeyen

Bir kitapsın
Okunmaya değer misin? 
Takıldığımda tamamlar mısın? 
Yazamadığımı yazar mısın? 
Bilemediğimi söyleyebilir misin? 
Gözlerime nüfuz eder misin? 
Hecelerinle…

Bir aynasın
Yansımam hatırlatabilir mi sana seni? 
Baksam, görsem izler misin beni? 
Duygularım ifşalanır mı gözlerimden? 
Ayaklarım titrer mi yerinden? 
Nefesimi hisseder misin buğulanan camından? 
Beni okuyan… 

Bir buz dağısın
Yamacına gelsem devrilir misin?
Güneşim eritir mi seni maviliğinde? 
Yoksa sönüp gider miyim derinliğinde? 
Baktığım ufukta görebilir miyim zirveni? 
Tepede yükselen esaretini? 
Görünen bir gemi yaklaşır mı uzaktan? 
Fark eder miyim? fark eder misin? 
Görünen benim de, görünmeyen… 
Sen misin? 

Muhammed BOZDEMİR