tarihinde yayınlandı 6 Yorum

Uzun Soluklu Bir İçe Dönüş

Çok sonraları öğrendim, bir mevsimin insanın alnına değip, kuşatma altındaki bir şehrin sokaklarından geçen bir kuş gibi süzülüp geçtiğini kalbinden.

Bir karış tutuyorum göğün ortasından, toprağın en üstüne! Ve diyorum ki kavuşsun artık ayrı olanlar, sınır uçlarında aykırı yaşayanlar. Diyorlar ki: genişletti insanın sınırlarını coğrafi keşifler. Bilmezler mi ki ne kadar genişlerse genişlesin ekvatorun uzunluğu 40.075 km dir, ve o uzunluk en büyük sınırdır. Diyorlar ki: barış protokollerinden sonra azaldı dökülen kanlar. Bilmezler mi ki dökülen tek bir damla kan dahi bir annenin yavrusunun parçasıdır,kendisidir. Diyorlar ki: insan hakları sözleşmesiyle birlikte güvence altına alındı her bir canın sağlığı-sıhhati. Bilmezler mi ki dünyanın farklı coğrafyalarında, farklı tenlerinde olan insanlar yiyecek bir şey bulmaktan yorulup can verirler, kimileri içine toprak karışmış suyla doyurur karnını. Bilmezler! Suyu toprakla karışıp içenleri, kırıntıya hürmet edip tokluk göremeyen garip sefilleri, savunma güdüsüyle mızrak tutan, bu yüzden kızılı derisinden ayrılan yerlileri.

Soruyorum: hal böyle ilken sanılır mı ki bir arpa boyu yol almış olsun Hindistan’dan yola çıkan keşişler? Susuyorlar.

Lakin yine de bir umut tohumu var hala içimizde. Dışardaki mevsimlere aldırmadan, ekip yoğurursak o tohumu gönül mevsimimizde, hayat bulacak bütünüyle bir tabiat. Bakın ve görün! Bilinmelidir ki her şey içimizde.

Abdullah Mücahid ÇINAR
tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Sosyal “Olmayan” Medya

Sosyal kelimesi o kadar öznel bir kelime ki, her insan için farklı bir çağrışım, farklı bir anlam ifade edebilir. Aslında bu hitap eden insana bakıyor. Medya kelimesi ise teknolojinin zamanla değişip geliştirdiği, insanın insana ulaştırdıkları olarak tanımlanabilir.

Bu ikisi hiç birleşmese olur muydu, sanmıyorum ama her şey çok ani gelişti. Teknoloji dediğimiz mekanik oluşum, korkunç bir hızla ilerledi ve yerinde sayacak gibi değil.

Gelelim sosyal ‘olmayan’ medyaya. Yanlış anlaşılmasın ben de çok kullanıyorum: Twitter, Instagram, YouTube… Ancak bize verilen bu nimeti çok yanlış değerlendiriyoruz. Nedeni de basit gerçi, eğitilmedik ki! Ne Türkiye ne başka ülkeler, önümüze bir aygıt bıraktılar sonra dediler ki ‘Kendin öğren, kendin çöz.’ Belanı kendin bul demek gibi bir şey.

İnsanoğlu eğitilmeden hayvandan farksızdır. Öyle değil midir? İlk insanlar bile doğadan, kendinden eğitim görmüş. Hele ki böylesine donanımlı cihazları eğitmeden, neyin ne olduğunu göstermeden kullanmak yaptığımız en büyük hata oldu henüz fark etmesek de.

Biraz daha içine girmek istiyorum konunun. Son zamanlarda en çok kullanılan sosyal medya platformlarından biri olan Instagram, o kadar fazla bilgi kirliliğiyle dolu ki, hakikaten insanın kafası leyla oluyor bir zaman sonra. Üstelik bu doğru veya yanlış bilgi yığınında yapılan her paylaşımın altında doluşan reklamcılar, yorum yapmak için yorum yapanlar, gereksiz algı yaratmaya çalışanlar ve sırf beğeni alsın diye yazı yazanlar var. Ha birde, tabi ki gerçekten mantığıyla aklıyla, bildiğiyle yorum yapan insanlar var ki onlara çok teşekkür ederim. Onlar sayesinde çok ilginç ve güzel bilgiler öğrendim.

Gerçekten de önemli bilgiler öğrendiğim çok oldu. Mesela geçen ay ana konusu film altında toplanan, filmler hakkında bilgiler paylaşan, çıkacak veya çıkmakta olan filmlerle ilgili takipçilerini haberdar eden genel anlamda faydalı ve takip etmesi eğlenceli bir sayfada, en sevdiğim filmlerden biri olan Kara Şövalye’ de harika bir oyunculuk sergileyen ‘Joker’ karakterini canlandıran Heath Ledger adlı aktörün, rolünü ciddi şekilde bürünmek ve sergilemek adına kendisini 6 hafta berbat bir otel odasında geçirdiğini, sonrasında filmin bitim aşamalarında psikolojik bozukluk sebebiyle, aynı otel odasında intihar ederek öldüğünü öğrenmiştim. Benim için çok ilginç ve şaşırtıcı, hayret verici bir haberdi çünkü bugüne dair duymadığım ve benzerine de çok az rastlanan bir bilgiydi. Böyle bir bilgiyi öğrendikten sonra epey mutlu olmuştum çünkü her insan sevdiği herhangi bir konuda: bu bir insan olabilir, bir hayvan olabilir bir film veya sanat dalı olabilir, bir şey öğrendiği zaman mutlu olur.

Sosyal medyanın en büyük zararlarından biri de özellikle bizim ülkemizde görülen sosyal medya jargonu. Her ülkede var bu jargon, fakat biz hiçbir ülkeye ırka benzemeyiz bu farklılığımızı burada da gösteriyoruz ne yazık ki. Herhangi bir tartışmada haksız çıkan taraf anında ‘Boş yapma’ kalıbını kullanmaktan vazgeçmeli, bir paylaşıma gülünce yorum olarak güldüğü anlaşılsın diye normal hayatta cümle kurarken kullanamadığı kelimeleri oluşturmak için harflere rastgele basıp paylaşmak, gerçekten bırakılası alışkanlıklar. Günden güne değişen ve gelişen bu platformlarda eğlenmek en önemli konu.  Eğlenelim ama lütfen düşünerek, fikir süzgecinden geçirerek gereksiz ve saçma jargondan biraz sıyrılıp toparlayarak hayatı sürdürmek çok elzem.

Esat Burak KÖPRÜLÜ

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

İyilik Algısı

“İyilik yap denize at, balık bilmez ise halik bilir.” diye bir söz vardır. Bu her insanımızın bildiği ama yüreklerine nakşedemediği bir cümledir. İyilik yapmak bir insanın ihtiyacını gidermek, yol göstermek, zor zamanda yardım elini uzatmak gibi maddi ve manevi birçok çözüm odaklı yola kapı açan bir çabadır.

İş böyle olunca insanın bir insana derman olması, insanın kendi ruhuna da iyi gelen bir dua gibidir. “İyilik eden iyilik bulur.” sözü de her insanın bildiği bir söz olmasına karşılık, zaaflarıyla var olan insan birçok iyiliğini geciktirmek ister. Kim bilir sonra unutur bazen de yapamaz hale gelebilir. Toplumumuzda çok duyduğum ifadelerden biri buna güzel bir örnektir. İnsanımız hep “Şu kadar param olsa şu kadar güzel iyilik yaparım, şu kadar insana faydam dokunur.” gibisinden cümleler kurar. Geniş ölçekte düşünürsek bu sadece bir vehimden ibarettir. Neden mi?

Bir iyilik yapmak istiyorsak öncelikle şu an bulunduğumuz durumda neler yapabilirim diye kendimize sormamız gerekir. Zira o düşündüğünüz parayı belki de hiç kazanamayacaksınız.

Velev ki kazandınız ve hayalinizdeki konumdasınız. Şu an bulunduğunuz durumda bile size iyilik yapma fırsatını vermeyen nefsiniz o kadar paraya sahip olduğunuzda sizi bırakır mı? Unutmayın ki zaten yarın yaşıyor olacağınızın garantisi yok. Dem bu demdir diyerek insanlara ve kendimize faydalı olmakta yarar var.

İyilikten maraz doğar sözünü kimi insanlar rehber edinmiş durumdalar. İnsanlara güzel ve faydalı işler yaparak bunun sonucunda fayda görmeyen insanlar, bu marazi duruma tutunarak kendilerini bundan sonrası için sağlama aldıklarını kanaatine varıyorlar.

Yazımızın başında dediğimiz gibi “Balık bilmezse halik bilir.” sözünün ehemmiyetini göz ardı ediyorlar. Oysaki iyilik dediğimiz insanlara fayda veren kimi zaman derdine kimi zaman ruhuna dokunacağımız olgusudur. Yapılan yardımı sadece insan olduğumuz için ve sadece karşıdaki insanı anladığımız için yapmalı, bunun mükâfatını insandan değil yine ALLAH rızası gözeterek Allah’tan beklemeliyiz.

Günümüz dünyası insanın insana ayna olmasını istemiyor ve bunun içindir ki birçok engel çıkartıyor ama bu engelleri kırmak ve ruhun güneş gibi tüm insanları aydınlatan enerjisini kalben hissettirmek, bir yürek savaşçısı olmak bir insanlık neferi olarak yaşam sürmek ve iyilik olgusunu kötülüğün, bağımlılığın, insan haysiyetine zarar veren aşırılıkların karanlık setlerini yıkana kadar sürdürmeliyiz.

Dünya güzel yürekli insanların yeri oluncaya kadar her kalbin kapısını çalalım ve gönüller ile tanış olalım.
İyilik ışığınız hiç sönmesin. Bir iyiliğin dokunacaksa insanlardan onu esirgeme zira yarına ertelenen bir çok plan gelmeyen yarınlar dağında yok olmaya mahkumdur.

Yavuz Selim ŞEN